4 Mayıs 2012 Cuma

İz



Bilmediğim bir şeyler var, söyleyemediğim
Dilimde, dudağımda, düşümde yeşertemediğim.
Olsun mu olmasın mı hiç bilmediğim.
Ruhumun boş sokaklarında yankılanan bir ses,
Tanıdık, bildik değil, elden de öte...
Bir yol var daha gitmeden kaybolduğum
Önüm, arkam, sağım, solum karanlık
Bulamayacağım bir adrese yolculuk her adım.
Yol soğuk, boş, sessiz kaldırımlar.
Yolcu yorgun, durgun, kırgın.
Yürekler vefasız.
Vedalara adanmış sevgi bahçesinde tükenmiş umutlar,
Yarınlar susmuş.
Dünün eşiğinde beklemekten vazgeçmiş hüzünler,
Anılar kalmış geride buruşturulmuş.
Ve rengarenk güller, yokluğunda kurutulmuş.
Hayali kalmış bir pencere camının buğusunda,
Birbirine yabancı iki ismin.
Kadere kesilmiş yine ayrılığa giden yolda tüm biletler.

Elmas Kılıç

7 Nisan 2012 Cumartesi

Öylesine...


Yüzümü gönlüne koysam 
Yemin tutsa kalbim beni sever miydin
İçimi avcuna döksem
Beni azıcık çözer miydin
Yok olmuyor istemekle bitmiyor
Hiç bir yol yarılanmıyor uzadıkça uzuyor
Kal demiyor söz vermiş susuyor
Kelimeler düşmüyor içinde salınıyor

Yüzümü gönlüne koysam 
Yemin tutsa kalbim beni bilir miydin
Yok olmuyor istemekle bitmiyor
Hiç bir yol yarılanmıyor uzadıkça uzuyor
Kal demiyor söz vermiş susuyor
Kelimeler düşmüyor içinde salınıyor

Düşümü aklına katsam 
Yemin tutsa kalbim beni sever miydin.




4 Nisan 2012 Çarşamba

...



Erdem Ergün- Gel Dedim

Bir yanım hasret, bir yanım gurbet 
Ne uslanır gönlüm ne senden usanır 
Gözlerine dalıp kaldım farzet 
Sanma sen gitmeden bir kere kapanır 

Gözlerim ol 
Bakıp bakıp görmezden geldiğim dünyamı döndür a canım
Sözlerim ol 
Atıp atıp içime ağlayıp sızlayıp vermediğim ol 

Gel dedim gel dedim gelmedin yarim 
Senden bana fayda yok 
Ağrısın, sızısın
Ağladım, ağladım, ağladım 
Yarim yarim diye duymadın sağ olasın

Eski zamanların hatrı sende var mı ki 
Etrafında bir yer bulayım 
Sen bir ömür böyle sürmez derken 
Ben nasıl efkarında huzur bulayım 

Gözlerim ol 
Bakıp bakıp görmezden geldiğim dünyamı döndür a canım
Sözlerim ol 
Atıp atıp içime ağlayıp sızlayıp vermediğim ol 

Gel dedim, gel dedim gelmedin yarim 
Senden bana fayda yok 
Ağrısın, sızısın 
Ağladım, ağladım, ağladım 
Yarim yarim diye duymadın sağ olasın 



10 Mart 2012 Cumartesi

İstanbul & Ankara




İstanbul ve Ankara
Birbirine iki uzak şehir aslında.
Sen ve ben gibi…
Ne benim yollarım senin denizine çıkar,
Ne de senin saçlarını, benim soğuk rüzgârlarım tarar.
Yalnızlık yağarken kurak bedenime yağmur diye.
Senin topraklarında binlerce nergis açar.
Sen mavi adanın sonsuz masalı,
Gökyüzü göğsünde uyuturken seni
 İstanbul’ un elleri sallar beşiğini
Martılar fısıldar kulağına binlerce ninniyi
Güneş ısıtır sütten beyaz ellerini.
Ben güneşten mahrum kalmış gölge misali,
Her solukta yitiririm kendimi,
Bahtı karalı şehirde yoklar ölüm, benliğimi.
Bir otobüs durağı, bir tren garı hatırlatır sessiz vedaları.
Soğuk bir aralık bakışı, bir sokak satıcısı,
Bir ikindi vakti, bir gün batımı, bir şehir kalabalığı
Bir yüreğe kesilen bilet, bir şarkı, bir şiir, anımsatır anılarla
Bitememiş her masalı.
Sen ve ben gibi…
İstanbul ve Ankara
Birbirine iki uzak şehir aslında.

13 Şubat 2012 Pazartesi




Canım İstanbul,

Annemin namaz tülbendi gibi,

Başına aldığı mavi eşarbıyla denetliyor Paris’i!



Nuri Pakdil

12 Şubat 2012 Pazar

Ağlamak Güzeldir


Ne zaman ağlayan birini görsek, hele bu birde yakın arkadaşımız, eşimiz, dostumuz ise ağzımızdan çıkan ilk söz ''ağlama bu da geçer, değmezdi zaten, üzme kendini, sana yakışmıyor demek olur her nedense.Niçin bu cümleleri sarf eder ki insan?
Neden ağlamasın ki ruhu incinen, kalbini acıların tırmaladığı biri, mücadele etmekten yorgun düşmüş bir çift göz?
Ağlamak o kadar güzeldir ki, tanımı biyoloji ya da edebiyata sığmayacak kadar içselleştirilmiş, matematiğin, mantığın açıklayamayacağı kadar formül dışıdır.
Görünürde gözen akan her bir damla, çok uzaktan, gönülden gelir. Kırgınlıkların, küskünlüklerin, bekleyişlerin, özlemlerin, kavuşmaların, ayrılıkların, kırılan hayallerin, gidenlerin, yalnızlıkların,yanlışlıkların,yaşanmışların, pişmanlıkların... biriktirdiği duyguların dışa vurumudur ağlamak.İnsan ağlarken kalbi ağlar, ruhu ağlar, vicdanı ağlar, aklı ağlar.
Göz ile yaşın birlikteliğidir, acıların sancılı bir doğumudur ağlamak.
Kalbin yalınlaşması, ruhun durulmasıdır.Yağmur sonrası toprağı saran o müthiş kokunun insanın zihninde yayılmasıdır.Düşlerinde yepyeni çiçeklerin açmasıdır..
Kalbin derinliklerinde saklı olan incilerin, kabuğundan sıyrılarak gün ışığına çıkmasıdır.
Bir ağacın meyve vermesi için çiçeklerini dökmesi gerekir.İnsanlarında olgunlaşabilmesi için gözyaşı dökmeleri gerekir.Gözlerde yaş yoksa ruh gökkuşağına sahip olamaz der Kızılderililer. 
Bir çift gözün sessizce konuşması demek olan gözyaşı, kelimelere sığmayacak kadar mana yüklüdür.
Hem zehir hem panzehirdir.Bir yanardağın patlaması gibidir.
Bu nedenle ağlayan birini gördüğümüzde aklımıza gelen şey acı çektiği olmamalı.Ağlayan biri büyüyor, olgunlaşıyor, kendini, çevresini, insanları fark ediyor demektir.
Peki ya ağlayan neden saklar gözyaşlarını, elinin tersiyle neden hızla iterek uzaklaştırır pembe yanaklarından?
Ayıp mıdır ağlamak, ya da günah mı, yasak mı? Böyle olsa ağlar mıydı güzeller güzeli evladını yitirdiğinde?Der miydi hiç ''Göz ağlar, kalp hüzünlenir'' diye.
Yoksa utanır mı insan, zayıflık demek midir ağlamak? Oysa güçlendirir her damla insanı.Kararmış yüzünü ağartıp, yosun tutmuş yanını temizler.
Ağlayın... ve şunu hatırlayın ilk doğduğumuzda başladık ağlamaya, büyüdük gözyaşlarımızla yıkandık, arındık. William Shakespeare; ''Gözyaşlarıyla yıkanan yüzden daha temiz yüz olamaz.'' derken ağlamanın bu yönünü anlatır bize.Ağlayın içinizden geldiğince ama isyan kapısına dayanmadan, teslimiyet kapısından ayrılmadan.
Ağlayan birini gördüğünüzde bir mendil uzatın, omzuna dokunan bir el, onu sarmalayan sevgi dolu bir kucak olun.Sakın ola ağlama demeyin, hele ki ağlayan bir kadınsa, ağlamak sana yakışmıyor hiç demeyin.Çünkü ağlamak en çokta bir kadına yakışır.Ve gözyaşları düşerken ruhu yükselir ağlayanların.

Elmas Kılıç


31 Ocak 2012 Salı